“Çingene, insanın tabiata en
yakın kalan cinsidir. Zannedilir ki, bu tunç yüzlü ve bu fağrur dişli kır
sakinleri, beşeri şekle istihale etmiş bir takım yeşil ağaçlardır… Çingene
bizzat bahardır.” (Haşim, Ahmet “Bize Göre” Eylül 2004,27-29)
Her dönemde, her toplumda geri
plana itilen, anlaşılmayan-anlamak için çabalanmayan-, soykırıma uğrasalar bile
gündeme gelemeyen ama tüm bunlara rağmen hayattan zevk almasını bilen bir
halktan Çingenelerden bahsetmek onları anlamak adına atılacak gerekli bir adım.
Bu yazıda ise özellikle Rusya’da yaşayan Çingenelerin kültürel değerlerini
gözden geçirip, hayata farklı açıdan bakan insanların mutluluklarını
paylaşacağız.
Çigan, Roman gibi değişik isimler
alan Çingeneler kendilerini ‘ Rom’ olarak adlandırıyorlar. “Rom” Çingene dillerinde
insan, adam anlamına geliyor. Dünyanın pek çok yerinde bulunan Çingenelerin ilk
nereden yola çıktıkları tam olarak bilinmese de konuştukları dildeki benzerliklerden
yola çıkarak 10-11. yüzyıllarda Hindistan’dan dünyaya yayıldıkları tezi kabul
görmektedir. Çingeneler Rusya’ya iki ayrı koldan gelmişlerdir. Balkanlardan
Moldova’ya köle ticaretiyle getirilen Çingeneler köle ticaretinin yasaklanmasıyla
1860larda Rusya’ya girmişlerdir. Avrupa’dan gelen Çingeneler ise ikinci kolu
oluşturmaktadırlar. 1500lerde Ukrayna’da görülen Çingeneler Rus İmparatorluğu
döneminde de diğer toplumlar kadar özgür olamamışlardır. Kraliçe Elizabeth St.
Petersburg’a girişlerini yasaklamış ve şehirlerde daha az gelişmiş mahallelerde
yerleşmelerine izin verilmiştir. Göçebe yaşamaya devam eden Çingeneler ise kış
aylarını köylerde geçirip geri kalan aylarda göçebe yaşamlarına devam
etmişlerdir. Bolşevik devrimi sonrasında ise durumları biraz daha iyileştirilmiştir.
1920lerde etnik grup statüsü elde eden Çingenelerin dillerinde de düzenlemeler
yapılmıştır. Alfabeleri düzenlenmiş Çingene çocuklar için dört tane okul eğitim
vermeye başlamıştır. Roman dilinde ders kitapları yayımlanmış, Nevo Drom ve Romani
Zoria isimli iki dergi 1928den 1937’e kadar çıkarılmıştır. Ayrıca 1931’de Roman
Tiyatrosu yaratılmıştır. Ancak 1930larda binlerce Çingene diğer halklar gibi
Sibirya’ya gönderildi. 2.Dünya Savaşına geldiğimizde ise Rusya Ukrayna ve
Sırbistan’da yaşayan Çingenelerin büyük bir kısmı Nazi ordusu tarafından
katledilmiştir. “Polonya'da ve Sovyetler Birliği topraklarında Çingeneler hem
ölüm kamplarında hem de açık arazide katledilmişlerdir... Nazilerin geçtikleri
her yerde Çingeneler tutuklanmış, sürülmüş ve öldürülmüştür.”(Novitch, Myriam, Half
a Million Gypsies Victims of the Nazi Terror 1984)
Tarih boyunca pek çok sıkıntı yaşayıp
hiçbir yere tam bir aidiyet hissi duyamasalar da Çingeneler yaşamlarını renkli
kılmayı bilmişlerdir. Burada bölge veya ülkenin hiçbir önemi yok. İlk bakışta
farklı ülkelerde farklı kültürel etkiler altında yaşayan Çingenelerin benzeşik
yaşam tarzları olduğu görülebilir. Rusya’daki Çingeneleri de bu ifadeye dâhil
etmek mümkündür. Yaşam şartlarının zorluğu, Rusya’daki ırkçı hareketler, yasal
alanlarda yeterli seslerinin olmaması, eğitim sağlık gibi hizmetlerden
yeterince yararlanamamaları karşılaştıkları sorunların başında gelmektedir. Peki,
tüm bu zorluklara rağmen nasıl bu kadar renkli bir hayata sahip oluyorlar
Yaşadıkları imkânsızlıklara rağmen hangi alanlara imza atıp varlıklarını
gösterdiklerine bakalım.
2002 yılındaki nüfus sayımına
göre 183.000 nüfusa sahip Çingeneler Rusya’da farklı gruplardan
oluşmaktadırlar. Rus Çingeneler, Kalderaş, Lotva, Servitka bu grupların bir
kaçıdır. Bu ayrışma farklı zamanlarda farklı yerlerden geldikleri için ortaya
çıkmıştır. Yaşadıkları yerin kültüründen etkilenen Çingeneler bunu konuştukları
dile de yansıtmışlardır. Rusya’da yaşayan Çingenelerin konuştukları dilde pek
çok Rusça kelime bulunmakta ve Rusçanın etkileri görülmektedir. Bunun bir
nedeni kendilerine o toplumda yer edinmek istemeleri iken bir başka nedeni ise
hem Rusçanın hem de Çingene dilinin Hint-Avrupa dil ailesinde bulunmasıdır.
Günümüzde Çingeneler toplumla anlaşabilmek için Rusça konuşmakta ancak kültürel
miraslarını korumak için adına kendi dillerini de yaşatmaya çalışmakta,
çocuklarına öğretmektedirler. Müziklerinde de Rusçayı kendi dillerine öyle
güzel yerleştirirler ki Leo Tolstoy Çingeneler için “Rus müziğinin
taşıyıcıları” diye söz eder.
Rus Çingene müziği ise
Çingenelerin hala koruyup geliştirdikleri, kültürlerinin ayrılmaz bir parçasını
oluşturuyor. Önceleri yaptıkları müzikle sadece geçimlerini sağlayan Çingeneler
günümüzde bu alanda dünyada büyük bir üne sahipler. Şarkılarında genellikle aşk
temasını işleyen Çingeneler keman ve akordeonu kullanmaktaki ustalıklarıyla
beğeni topluyorlar. Sanılanın aksine müziklerinin bir kısmı insanı mutlu etmek
bir yana derin bir hüzne sarmakta ancak her dinlenilen parçada sözler
anlaşılmasa da yaşanmışlığı, anlatılmak istenen tüm hisleri dinleyiciye
ulaştırmayı ustalıkla yapıyor Çingene sanatçılar. Hareketli parçalara ise
renkli kıyafetli Çingene kadınları danslarıyla eşlik ediyorlar. Rus Çingeneleri
hala ayrımcılığı maruz kalsalar da Rus kültürünün Dünyaya tanıtılmasında
kullanılmaktadır. Örneğin; Nisan 2013’te Türkiye’de düzenlenen Rus Kültürü
Festivalinde “Besarabya” adlı Çingene dansı sergilenmiştir.
Yaptıkları müzikle dünyaca
tanınan müzisyenlerin başında “Loyko”
grubu geliyor. Sadece Rus kültürünü değil aynı zamanda Macar, Rumen ve Kelt
kültürlerini de şarkılarında barındıran grup pek çok uluslar arası festivalde kültürlerinin
meyvelerini paylaşmaktadır. Loyko ismini ise Maksim Gorki’nin Çingeneleri
anlattığı bir hikâyesinden alınmıştır.
“Çingene’nin birine çıkışmışlar;
'Ne biçim yürüyorsun?' diye.
'Yürümüyorum ki,' demiş, 'dans ediyorum.'
'Müziksiz dans mı olur?'
'Beynin varsa, olur...”
Bu videoda da gördüğümüz gibi
Çingene kadınlar dansları müziğe olan uyumları ve sergiledikleri koreografiyle
dikkatleri üstlerine çekmeyi sağlamaktadır. 1882’de Victor Tissot Rusya ve
Ruslar adlı yazısında Çingeneler ve onların dansları hakkında şunları yazmıştır:
“...yarattıkları izlenimleri daha da derinleştirmek etkiyi ikiye katlamak için,
en genç olanlar dans edip şarkı söylüyorlar!... Bir kalça hareketleri var ki,
nasıl da şehvetli, nasıl da ateşli! Ya o gülümsemeler, o göz süzmelere ne
demeli! Sonra kollarını başlarının üstünde kavuşturup, çıplak yontuların
verdikleri pozlara benzer biçimde göğüslerini öne çıkarıyorlar. O zaman koro
kısa ve keskin çığlıklar atıyor, yabanıl sesler, uğultular çıkarıyor; gitar
arpejleri buna bir son veriyor sonra…”
Çingenelerin kültürel miraslarını
devam ettirmek istedikleri bir başka alan ise tiyatrodur. Dünyanın en eski
Çingene tiyatrosu 19. Yüzyılın sonlarında Moskova’da açıldı. O dönemde tüm
Çingene sanatçıları aynı çatı altında toplama misyonunu başarıyla yerine
getiren tiyatro belirli dönemlerde kapatıldı. Ancak 1920lerde Sovyetlerle
beraber yeniden canlanan tiyatro “Karmen”,”Çingene Kız”, “Çingene Hanımefendi”
gibi oyunlarda vazgeçilmez hale gelen oyunları sahneledi. Rus tarihi boyunca
pek çok tiyatro kurulmasına rağmen Çingene tiyatrosunun devamlılığını sağlayan
tiyatrolardan biri olmasını günümüzdeki “Romen Teatra” rejisörü Pavyl 2007’de verdiği
röportajda şu şekilde açıklıyor:” ’Osettin tiyatrosu, Balkar, Gabardin ve
Buryat tiyatroları da kurulur. Ama ne bu tiyatrolar ne Rusların kendilerine ait
yüzlerce tiyatrosu Teatra Romen kadar büyük başarı sağlayamaz. Bunun sebebi ise
Çingenelerin muhafazakâr ahlaka baş kaldıran, modern değerleri elinin tersiyle
iten post modern kültürü. Romenler doğal, özgürlükçü ve özlü yaşam biçimleriyle
zaten doğal müzikal oyuncular. Yani zaten yaşam biçimleri olan müzikal
dansçılığı ustaca sahnelere taşırlar ve Romen Teatra dünyaca ününe kavuşur.’’
Pavyl, “Biz sadece sokaklarda yaptıklarımızı biraz bilimsellikte katıp sahneye
taşıyoruz, ortaya bir sanat eseri çıkıyor. Çünkü bizim yaşamımız müzikal dram”
diye özetler bu ayrıcalığı.
Romen
Teatra ilk yıllarda Çingene dilinde oyunlar sergilemesine rağmen daha
sonrasında Rusçaya dönmüştür. Ancak, oyunun içinde Çingene dilinden deyimleri
ve Çingene kültürünü hissetmemek imkânsız.
Oyunlarında
da müziklerini, danslarını, kıyafetlerini sergileyen Çingeneler Ruslarla
aralarında kurdukları köprü sayesinde de büyük bir beğeni topluyorlar.
Rusya’da yaşayan Çingenelerin
kendilerini ifade etmekte yeterli olamadıklar bir alansa sinema olsa gerek.
Bunun nedeni Çingenelerde ekonomik ve profesyonel birikimin çok olmamasıdır.
Dünyada pek çok Çingene filmi çekilmesine rağmen Rus Çingenelerin konu olduğu
sadece tek bir gösterim var: “Katar Göğe Yükseliyor” Sovyet yapımı olan film
Maksim Gorki’nin Çingeneleri konu alan hikâyesinden esinlenerek çekilmiştir.
Dili Rusça olan film 1976’da 64 milyon izleyiciye ulaşmıştır.
Günümüzde Rus hükümeti Rusya’da
yaşayan Çingenelerin imajını yenilemek ve ekonomik durumlarını düzeltmek için
bir takım çalışmalar yapılacağını duyururken “çağdaş toplumla bütünleşme
sorununun” var olduğunu ele almaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta
sorunun Çingenelerin bütünleşmek istememesi mi yoksa Rusya’da ve daha birçok
ülkede Çingenelere yaşam alanı sağlanmaması, kendilerini ifade etme
özgürlüklerinin verilmemesi mi olduğunu netleştirmek olmalıdır. Yaşanan etnik
ayrımcılıklar, ekonomik zorluklar Çingenelerin yaşamlarında her zaman engel
olarak bulunmuştur ve yapılacak bir iyileştirme bunları yok etmeye yönelik
olmalıdır. Son olarak Aleksandr Puşkin’in Çingeneler isimli eserinden bir
bölümle bitirelim sözlerimizi:
'Ne biçim yürüyorsun?' diye.
'Yürümüyorum ki,' demiş, 'dans ediyorum.'
'Müziksiz dans mı olur?'
'Beynin varsa, olur...”
KAYNAKÇA
A Gypsy, a Butterfly, and a Gadje: Narrative as Instruction for Behaviour Jelena Čvorović Folklore, Vol. 119, No. 1 (Apr., 2008), pp. 29-40
Sonia Tamar Seeman “Presenting “Gypsy“, Re-Presenting Roman: Towards an Archaeology of Aesthetic Production and Social Identity”, Music and Anthropology; the Journal of Musical Anthropology of the Mediterranean, 2006 no:11
Alaina Lemon “Hot Blood and Black Pearls: Socialism, Society, and Authenticity at the Moscow Teatr Romen” 2007 480-485
Gypsy Musicians and Hungarian Peasant Music Balint Sarosi 1970 8-15
On the Passing of Gypsy Song in RussiaFree contentQuick View Alexander Kuprin The Lotus Magazine, Vol. 8, No. 9 (Jun., 1917), pp. 407-410
Notes on the Gypsies a.t. sinclair jul-sep 1906 212-214
Regional Diversity in the Later Russian EmpireQuick View David Saunders Transactions of the Royal Historical Society, Sixth Series, Vol. 10 (2000), pp. 143-163
www.english.svenko.net/costume/folk_gypsy_costume_the_ussr.htm 29.10.2013
www.turkish.ruvr.ru/2013_04_16/1-hafta-surecek-Rus-Kultur-Festivali-gorkemli-bir-torenle-basladi/ 20.10.2013
www.rsfmradio.com/2013_02_20/rusyada-cingeneler-icin-imaj-calismasi/ 20.10.13
A Gypsy, a Butterfly, and a Gadje: Narrative as Instruction for Behaviour Jelena Čvorović Folklore, Vol. 119, No. 1 (Apr., 2008), pp. 29-40
Sonia Tamar Seeman “Presenting “Gypsy“, Re-Presenting Roman: Towards an Archaeology of Aesthetic Production and Social Identity”, Music and Anthropology; the Journal of Musical Anthropology of the Mediterranean, 2006 no:11
Alaina Lemon “Hot Blood and Black Pearls: Socialism, Society, and Authenticity at the Moscow Teatr Romen” 2007 480-485
Gypsy Musicians and Hungarian Peasant Music Balint Sarosi 1970 8-15
On the Passing of Gypsy Song in RussiaFree contentQuick View Alexander Kuprin The Lotus Magazine, Vol. 8, No. 9 (Jun., 1917), pp. 407-410
Notes on the Gypsies a.t. sinclair jul-sep 1906 212-214
Regional Diversity in the Later Russian EmpireQuick View David Saunders Transactions of the Royal Historical Society, Sixth Series, Vol. 10 (2000), pp. 143-163
www.english.svenko.net/costume/folk_gypsy_costume_the_ussr.htm 29.10.2013
www.turkish.ruvr.ru/2013_04_16/1-hafta-surecek-Rus-Kultur-Festivali-gorkemli-bir-torenle-basladi/ 20.10.2013
www.rsfmradio.com/2013_02_20/rusyada-cingeneler-icin-imaj-calismasi/ 20.10.13
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder